ANNEM HER YERDE
Günümüz
toplumunda ölüm tabu olan konulardan
biri. Hem yetişkinler hem çocuklar için. Oysa Avusturyalı ressam Egon Schiele’nin “Death and Man” (Ölüm ve
Adam) tablosunda resmettiği gibi ölüm
hayata bitişik…[1] Hepimiz
ölümün yaşamın doğası gereği var olan kaçınılmaz bir gerçek olduğunu biliyoruz.
Hatta ölüm, her gün medya tarafından gözümüzün içine sokulmak suretiyle
alıştırıldığımız bir olgu. Ancak tüm bunlara rağmen yine de ölüm biraz
karanlık, konuşmaktan hoşlanmadığımız, söz etmesi bize zor gelen bir konu. Hele
ki çocuklar söz konusuysa… Ölüm çocukların yanında konuşulmaması gereken bir şey
olarak addediliyor günümüzde… Ölümü çocuğa nasıl anlatacağımızı bilemiyoruz.
Ölümü çocuğa açıklamak konusunda dilimiz bir türlü dönmüyor. Oysaki psikanalist
Prof. Dr. Darian Leader’ın Depresyon, Yas
ve Melankoli başlıklı kitabında açıkladığı üzere ölümü çocuğa anlatmak
konusundaki bu tutukluğumuz ‘modern’ bir olgu. Leader’ın ifadeleriyle, “… bir
zamanlar çocuklar ölüm döşeğinin çevresinde toplanırken, günümüzde ölüm
döşeğinden gitgide daha fazla ayrı tutulduklarına tanık oluyoruz. (Ortaçağ
Avrupa’sının çocukluk ve aile anlayışı üzerine araştırmalarıyla tanınan
tarihçi) Ariés, on sekizinci yüzyıla kadar ölüm döşeğinin
tasvir edildiği her yerde çocukların da olaya dahil edildiğini belirtmişti”.[2],[3]
Darian
Leader’ın Depresyon, Yas ve Melankoli kitabını
babamı kaybettikten sonra okumaya başladım. Aynı dönemde ölüm üzerine yazılmış
çocuk kitaplarını da okumaya yöneldim. Fark ettim ki; yaşadığım her duygu,
kaybımla kurduğum ilişki, çocuk kitaplarına da olanca sadeliğiyle yansımıştı. Bu
yazıda ele alınan Annem Her Yerde kitabı söz konusu olduğunda ise, bu yansıma,
yakınlık ya da benzerlikten de öteydi. Bir aynada yansıyan imge misali, benim hissettiklerim
ve kaybımla ilişkilenme biçimim bu kitaba aksettirilmişti.
Annem Her Yerde, annesini kaybetmiş bir
kız çocuğunun gözünden bir çocuğun ölümle kurduğu ilişkiyi anlatıyor. Ölüm
hakkında pek konuşulmak istenmez; hele ki çocuklar bu konunun olabildiği kadar
uzağında tutulmak istenir. Ama küçük Yolanda’nın çevresindeki yetişkinlerin tavrı
bu genel tutumdan farklılaşıyor. Yolanda’nın annesinin ölümünü anlamlandırma
arzusuna karşılık veriyorlar. Hem de Yolanda’nın sorularını, genelde yapıldığı
gibi, cennet-cehennem, öbür dünya gibi yetişkinlerin bile ilişki kurmakta
zorlandıkları soyut, doğa üstü kavramlara başvurarak yanıtlamıyorlar.
Yolanda’ya annesinin ölümünü, maddi hayatla, gündelik yaşamla ilişki kurarak
anlatıyorlar. Üstelik, Yolanda’nın “annem nerede” sorusunu yanıtlarken, bu
kayıptan ötürü duydukları acı, hissettikleri özlem üzerine Yolanda ile bir nevi
hasbihal ediyorlar. Yolanda annesini ararken, babası da sevgili eşini, teyzesi
kız kardeşini, büyük babası ve büyük annesi de çocuklarını arıyor. Ararken hep
beraber iyileşiyorlar. İnsan insana iyi geliyor, acı paylaşıldıkça sağalıyor.
Yolanda
diyor ya, “annem her yerde”. Gökteki bir yıldızda, içtiği kahvenin fincanında,
bir fotoğrafta… Ben de babamı ta omuz başımda hissetmiştim onu kaybettikten
sonra. Omuz başımdaki gülümseyen bir silüette... Çocukken bir yaz günü beni
kucağına aldığı o fotoğraftan taşan bir silüette... O silüet nereye gitsem
benimle geliyor. Neredeysem orada, omuz başımda. Mekânın, zamanın sınırını
bilmiyor. Kısacası, Yolanda’nın annesi için dediği gibi, benim de babam her
yerde.
Çocuk
kitapları, öz benliğimize doğru yaptığımız bir yolculuktur. İşte, Annem Her Yerde de bu kitaplardan biri.
Sade diliyle, hepimizin hayatına dokunan anlatımıyla, duygu yüklü resimleriyle
ölümün ardından yaşanan kaybı anlamlandırmak konusunda, çocuklara da
yetişkinlere de ilham verebilecek bir kitap. Darian Leader’ın dediği gibi,
“genellikle bir kaybın “üstesinden gelmek” için cesaretlendiriliriz; oysaki
yakınını kaybetmiş kişiler ve trajik kayıplar yaşamış olanlar asıl meselenin,
kaybın üstesinde gelip yaşamaya devam etmekten çok, kaybı hayatın bir parçası
haline getirmenin bir yolunu bulmak olduğunu gayet iyi bilirler”.[4]
Daha basit bir dille, “önemli olan o kayıpla yaşamaktır”.[5]
Annem Her Yerde, kaybımızla
yaşayabilmek konusunda bize ilham oluyor. Madem ki kaybettiğimiz bizim için ‘her
yerde’, Yolanda’nın annesi için dediği gibi, o zaman aslında olmasa da hâlâ ‘oradadır’.
Bir fotoğrafta, bir resimde, bir anıda, hayatımızın bir parçası olmuştur. Ama
bizi korkutan, anımsamaktan, yokluğuyla yüzleşmekten kaçtığımız bir parçası
değil. Hatırlayarak, Yolanda’nın teyzesinin deyimiyle hakkında konuşarak
yaşattığımız bir parçasıdır. Kaybımız onu unutmadığımız, onu anımsadığımız
sürece bizimledir; hayatımızın bir parçasıdır, ‘o’ her yerdedir…
KÜNYE
Yazan: Pimm van Hest
Resimleyen: Sassafras De Bruyn
Çeviren: Öznel Akdik İşli
Yayınevi: Gergedan Yayınları
Yayın yılı: 2016
Yaş Grubu: 5 yaş ve üstü
[1]
The Metamorphoses of Egon Schiele [Egon Schiele’nin Dönüşümü], https://www.leopoldmuseum.org/en/press/press-materials/874/The-Metamorphoses-of-Egon-Schiele,
erişim tarihi: 30 Mart 2019.
[2]
Darian Leader (2018), Depresyon, Yas ve
Melankoli, çev. Ayça Göçmen, İstanbul: Encore Yayınları, s. 81.
[3] Ariés, Philippe (1975) Western Attitudes Toward Death from
the Middle Ages to Present [Orta Çağ’dan Günümüze Batı’nın Ölüm
Karşısındaki Tavrı], Londra: Johns Hopkins University Press, s. 34-66, K.
Durmuşoğlu & K. Ataman (2018) Kutsaldan
Sekülere: Değişen Ölüm Algısı Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme, Bülent
Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 5 (1), s. 130.
[4] Leader, a.g.e., s. 94.
[5] Leader, a.g.e., s. 94.